12 Temmuz 2009 Pazar

Grip Nasıl Olunur?


Grip oluşumuz, soluduğumuz havadan, hasta yada kuluçka döneminde bir kişinin çıkardığı grip virüsü tanelerinin burun deliklerimizden girmesini izler. Bu virüs taneleri burun mukozamızın hücrelerine girer, sonra burun boynuzcuklarını örten tüylü hücrelere, soluk borusuna, bronşlara girer: buralarda hızla çoğalır ve yeniden oluşan virüsler aynı mukozanın öbür hücrelerine yayılır. Bu dönemde henüz hiçbir belirti duymadığımız halde, her konuştuğumuzda, her öksürdüğümüzde, her sümkürdüğümüzde havaya grip virüsüyle yüklü damlacıklar fırlatırız: böylece, çevremizdekilere bilmeden bulaştırırız. Bu kuluçka dönemi ortalama kırk sekiz saat sürer. Bu dönemin sonunda, bulaşma, hücreleri yıkarak ya da onların işlevlerini bozarak yeter derecede tutmuştur; üremiş olan virüs kitlesi grip belirtilerinin kendini duyurmaya başlaması için yeterince büyümüştür. Grip virüsü ancak solunum mukozası hücrelerine girebildiğinden, grip virüsüyle bulaşma insanda tamamen yerel bir bulaşma olduğu için, grip genellikle önemsiz bir hastalıktır. Grip virüsü daha ciddi bir hastalığa sebep olarak insanın akciğerleri düzeyinde nadiren çoğalır.

İnsanda gribin akut dönemi bildiğimiz gibi ancak birkaç gün sürer: belirtiler hızla iyileşir ve kaybolur; hasta bulaştırıcı olmaktan da hızla uzaklaşır; bir gripliden hastalığın başlangıcında grip virüsünü ayırmak, hasta iyileşmeye başladığı zamankinden çok daha kolaydır. Bu kendiliğinden iyileşme nasıl meydana gelir? Bugün bu konuda geniş bilgimiz yoktur: bir yandan bulaşmaya duyarlı bütün hücreler kaplandıkları ve virüs quoîa'larını meydana getirdikleri zaman «yakıt yokluğundan ateşin söndüğü» sanılır; bulaşmış hücrelerin virüs çoğalmasını önleyecek bazı koruyucu maddeler çıkardığını düşünenler de haklıdır.

Grip hastalığının genellikle meydana getirdiği ateş de bulaşmanın yayılmasını denetlemede bir öğedir: grip virüsleri hücre içi çoğalmada 36-38°C arasında bulunan bir optimal ısıya sahiptirler; 39-40°C'm üstünde çoğalmaları büyük ölçüde durur.

Bütün vakalarda bulaşıcı hastalık geçerken, hasta virüs karşısında özel bir direnç kazanmıştır, hastalığın başlangıcından birkaç hafta sonra en yüksek ölçüde olan bu direnç daha sonra yavaş yavaş azalır. Gribe üstüste birkaç kere tutulmanın çok nadir olduğu, bir salgın sırasında ortaya konmuş bir doğrulamadır.

Bu dönemin sonunda, bulaşma, hücreleri yıkarak ya da onların işlevlerini bozarak yeter derecede tutmuştur; üremiş olan virüs kitlesi grip belirtilerinin kendini duyurmaya başlaması için yeterince büyümüştür. Grip virüsü ancak solunum mukozası hücrelerine girebildiğinden, grip virüsüyle bulaşma insanda tamamen yerel bir bulaşma olduğu için, grip genellikle önemsiz bir hastalıktır. Grip virüsü daha ciddi bir hastalığa sebsp olarak insanın akciğerleri düzeyinde nadiren çoğalır.

insanda gribin akut dönemi bildiğimiz gibi ancak birkaç gün sürer: belirtiler hızla iyileşir ve kaybolur; hasta bulaştırıcı olmaktan da hızla uzaklaşır; bir gripliden hastalığın başlangıcında grip virüsünü ayırmak, hasta iyileşmeye başladığı zamankinden çok daha kolaydır. Bu kendiliğin¬den iyileşme nasıl meydana gelir? Bugün bu konuda geniş bilgimiz yoktur: bir yandan bulaş¬maya duyarlı bütün hücreler kaplandıkları ve virüs quoîa'larını meydana getirdikleri zaman «yakıt yokluğundan ateşin söndüğü» sanılır; bulaşmış hücrelerin virüs çoğalmasını önleyecek bazı koruyucu maddeler çıkardığını düşünenler de haklıdır.

Grip hastalığının genellikle meydana getirdiği ateş de bulaşmanın yayılmasını denetlemede bir öğedir: grip virüsleri hücre içi çoğalmada 36-38°C arasında bulunan bir optimal ısıya sa¬hiptirler; 39-40°C'm üstünde çoğalmaları büyük ölçüde durur.

Bütün vakalarda bulaşıcı hastalık geçerken, hasta virüs karşısında özel bir direnç kazanmıştır, hastalığın başlangıcından birkaç hafta sonra en yüksek ölçüde olan bu direnç daha sonra yavaş yavaş azalır. Gribe üstüste birkaç kere tutulmanın çok nadir olduğu, bir salgın sırasında ortaya konmuş bir doğrulamadır. Birinci tutulma bizde belli bir bağışıklık durumu yaratmıştır. Şimdi de bu bağışıklık üzerine konuşmamız gerekiyor.

Burada genel bir olgu söz konusudur, İnsanda ve hayvanlarda, organların dokularını, bu dokuları meydana getiren hücreleri kendilerine «yabancı» olanı tanımaya ve bu yabancıya karşı bütün bir savunma sistemini harekete geçirmeye yetenekli bir mekanizma vardır. Bu yüzden maymundan alınan bir deri parçası insana koyulamaz: konulan parça tutmaz, hızla geri atılır.

Elbette bir organizma ilişkiye girdiği bütün yabancı maddelere karsı kendini savunmaz. Eğer bövle olsaydı, yasamak da beslenme olguları da özellikle imkansızlaşacaktı. Çok karmaşık bir konuyu iyice basitleştirerek canlı organizmanın (düşünceyi toplamak için omurgalılar diyelim) dokularının içine giren yabancı proteinlere karşı geçtikleri söylenebilir.

Organizmada bir savunma tepkisi yaratmaya yetenekli olan bu yabancı proteinler, antijenler diye adlandırılır: organizma da, dokularda ve dolaşan kanda varolan, antijenlerle birleşerek onları nötrleştiren ve antikorlar diye adlandırılan Özgül proteinler (gamaglobülinler) meydana getirerek kendisini savunur. Antikorların oluşması bağışıklık denen şeyin de temelidir.

Bağışıklık, elbette, dolaşan kanda ve mukozalar düzeyinde bulunan antikorların meydana gelmesiyle tamamen açıklanamaz; özel hücreleri (lerfositler ve makrofajlar) dokularda harekete geçiren hücre mekanizmaları da" virüslü bulaşıcı hastalıklara ve öbür bulaşıcı hastalıklara dirençte (doğuştan direnç yada sonradan kazanılmış direnç) bir ölçüde etkilidir.

Antikorları belirleyen, onların bu sıkı özgüllük'leridir: antijenlerle antijenlere karşı gelişen antikorlar arasında bir kilitle bu kilidi açan anahtar arasındaki ilişkinin aynısı vardır. Özel olarak, belli bir antijenle birleşme yeteneğinde olan bir antikor, kimyasal yapısı bu antijeninkinden farklı olan herhangi bir antijenle birleşemez. Antijenler, gördüğümüz gibi, genellikle proteinlerdir.

Bu proteinler aralarında sonsuz bir farklılık gösterebilirler: bunlar sonunda bir inci kolyedeki gibi dizilmiş olan amino asit moleküllerinden oluşmuş uzun zincirlerdir ve doğada yirmi tip farklı amino asit vardır. Romen alfabesinin yirmi altı harfiyle bu alfabeyi kullanan bütün dillerin bütün kelimelerini meydana getirmek mümkündür, aynı şekilde bu yirmi amino asidi uç uca koyarak kuramsal olarak pek çok değişik proteinler elde edilebilir.

Bu proteinlerin herbiri kendilerini yabancı sayan yani onları normal olarak kendinde içermeyen bir organizmada bir antijen gibi davranırlar ve özgül bir antikorun oluşumunu sağlarlar.
Grip virüsü gibi ültra-virüsler büyük ölçüde proteinlerden meydana gelmiştir ve bu proteinler bir virüs tipini öbüründen ayırır.

diziler


0 yorum:

site ekle site ekle
Zirve100 Sayac
Site Ekle

Site Ekle