20 Kasım 2012 Salı

Grip ve Vitamin

Griplilerle, nezlelilerle yada belirti göstermeden sadece «virüs taşıyıcısı» olan kişilerle gündelik ilişkide bulunan kişinin direnç'ini, bu virüslerin bulaşamayacağı, bulaşsa bile ancak belli belirsiz yada selim bir hastalık meydana getirecek şekilde artırmak mümkün müdür? Bu soruya kesin cevap verilemez. Aşılama örgütleriyle bireyi ve toplumu şu yada bu virüse karşı özgül bir biçimde korumanın mümkün olduğunu ileride göreceğiz. Ama, bu bulaşıcı atanlara karşı organizmanın genel direncini artırabilmeyi, organizmayı az alıcı yada az duyarlı hale getirölemeyi düşünebilir miyiz? Herkes, bu direncin bir bireyden öbürüne deriştiğini bilir. Hattâ yaş, barınma, yaşama koşullan karşılaştırıldığında, bazı kişiler bu basit ve yaygın solunum yolu hastalıklarına öbürlerinden daha az tutulur gibidirler; bazıları da, tersine, bu hastalıklara sık sık tutulur gibidirler. Ama bu duyarlılık farklanm arıklayan hangi anatomik, fizyolojik Özelliklerdir, bilmiyoruz. Bu genel direnci kazanmak yada artırmak mümkün müdür? Bu umutla her yıl birçok kişi, organizmanın normal işleyişi için vitaminlerin çeşitli ölçülerde kaçınılmaz olduğu, yüksek dozda vitamin almanın rahatlığı ve sağlıklılığı artırdığı üzerine o basit düşünceden hareket ederek bol bol vitamin alır.

Bazı beslenme yetersizliği durumlarında bireyin bulaşıcı hastalıklara direncinin azalabileceğini yadsıyamayız (üstelik bu gerçeğin ince ayrıntıları vardır). Belli bazı hastalıklarda bazı vitaminlerin yüksek dozlarda uygulanmasının çok önemli olduğu da yadsınamaz, ama hic değilse dünyanın dengeli bir beslenme sağlayan bir yaşama düzeyine ulaşmış seçkin bölgelerinde vitamin eksikliğinin, bazı akut solunum yolu hastalıklarına karşı direnç azlığını açıklayabileceğini düşünemeyiz. Gerçekte, ciddî bir deney, yüksek dozda vitamin kullanmanın bu hastalıklara karşı direnci hiç de artırmadığı sonucunu ortaya koyar.

Grip Virüsleri ve Antikorlar

Grip virüslerinde nükleokapsit, hemaglütinin, nörominidaz gibi proteinler vardır: bütün bunlar antijenler gibi davranırlar ve bir kişinin bulaşmasından sonra bağışıklık izlerini özel antikorlar şeklinde bırakırlar.

Öyleyse, virüsler, antijenler gibi davranırlar: bunlar insan yada hayvan organizmasına ister bir bulaşıcı hastalık sırasında girmiş, ister bile bile sokulmuş (aşılama) olsunlar, organizma özel olarak onlara karşı yöneltilmiş antikorlar meydana getirir; antikorlar virüslerle birleşmek ve onları nötrleştirmek özelliğine sahip olacaklardır. İnsanda çocuk felci virüsüne karşı ortaya çıkan antikorlar, bu virüse karşı, yalnız ona karşı yöneltilecektir, bunların grip virüsü karşısında hiçbir etkileri olmayacaktır; grip virüsüne karşı oluşmuş antikorlar da çocuk felci virüsünü etkilemeyecektir. özet olarak, su yada bu virüse karşı bağışıklık, direnç —bir bulaşıcı hastalıkla yada aşılamayla kazanılmıştır— bu virüse karşı özel antikorların bulunmasından başka bir şey değildir. Kilidin ve anahtarın aynı madenden olması gibi, bu antikorlar da kimyasal olarak proteinlerdir.

Antikorlar nerede bulunur?

Bütün dokularda, bütün hücrearası sıvılarda, mukozaları yıkayan sıvılarda, dolaşan kanda. Elbette dolaşan kanda onları ortaya çıkarmak en kolayıdır: bir damardan biraz kan alınır, santrifüjle alvuvarları ayırıhr ve saydam sarı bir sıvı, serum elde edilir; serumda birçok protein vardır, bunların arasında kanın alındığı sırada organizmada bulunan antikorlar da bulunur.

Antikorlar ne zaman ortaya çıkar?
Genellikle organizmada meydana gelmelerine sebep olan antijenle ilişkiye girmelerinden pek az sonra; virüsler için, genellikle bulaşmanın başlangıcından bir on beş gün kadar sonra, yani iyileşme sırasında, en yüksek orana ulaşırlar. Bir antikor kendisini oluşturan organizmada ne kadar zaman kalır? Bu, vakaya bağlıdır. Bir grip virüsüyle bulaşma vakasında varolan antikor miktarı hızla azalır ve sözgelimi bir yılın sonunda bulaşıcı hastalıktan hemen sonrakinin iyice aşağısında bir ölçüye ulaşır: o sırada aynı virüsle yeni bir bulaşma olursa antikor oranı hızla yükselecek ve başlangıçta ulaştığından yukarıda bir değere ulaşacaktır.

Bu sıçrama olgusu çok yerinde bir deyimle bağışıklık belleği diye adlandırılan şeydir. Antikor oranı çok azalmış bile olsa, yeniden aynı virüsle bulaşan organizma savunmalarını daha hızla düzenler, çünkü bağışıklık açısından Özellik kazanan hücreler ilk bulaşmanın izini saklamışlardır.
Belli bir zamanda, bir insanda yada hayvanda bulunan antikor oranı nasıl ölçülür? Burada, gripte kullanılan teknikleri kısaca anlatmakla yetinmek gerekir. Genellikle, kanda yani serumda bulunan antikorlar ölçülür: Gerçekte, bunun mukozaları düzeyinde bulunanlar, virüse karşı kişinin korunmasında daha önemli bir rol oynar, ama onları ölçmek daha güçtür ve zaten onların oranı kanda bulunanlarınkine paraleldir. Madem ki, tanımda antikorların temel özelliği antijenlerle birleşmek ve onları nötrleştirmektir, kullanılan bütün teknikler, bu nötrleştirme'yi ortaya çıkarmaya yönelir. Gripte gripal virüsü incelenecek serumla karıştırmak ve bu karışımın bir fareyi yada embriyonlu tavuk yumurtasını bulaştırıp bulaştıramayacağmı (nötrleştirme yöntemi) yada daha basit olarak bu karışımın alyuvarları aglütine edip edemeyeceğini' (hemaglütirasyonun engellenmesi yöntemi) görmek mümkündür.
Bir süredir aynı şekilde virüs zarının nöraminidazına karşı yöneltilmiş antikorları ve aynı za¬manda çeşitli nükleokapsid proteinlere karsı yöneltilmiş antikorları ölçmek de biliniyor, önceki bir gripal bulaşmanın organizmadaki izini bulmak için ve ayrıca grip virüslerinin çeşitli anti¬jenlerine karşı antikorların özgüllüğü sayesinde grip virüslerini daha iyi belirlemek için birçok ta¬nımlayıcı yöntem düzenlendi.

Bütün vakalarda, eğer serumda grip virüs'üne karşı yeterli miktarda antikor bulunduğu düşünülüyorsa, bu antikorlar virüsü nötrleştirecek, engelleyecektir. Böylece, virüs artık bir hayvanı hasta etmek yada alyuvarları aglütine etmek yeteneğine sahip olmayacaktır. Bir serumda bulunan antikor miktarımı ölçmek için virüs yalnızca saf haldeki bu serumla karıştırılmaz, ama bu serumun suda gittikçe artan eriyikleriyle karıştırılır ve bu karışımların herbiri için virüsün nötrlesip nötrleşmediği araştırılır. Eğer sözgelimi 1000 ölçü suda bir ölçü serum iyi belirlenmiş koşullarda grip virüsünü alyuvarları aglütine etmekten yada embriyonlu yumurtada çoğalmaktan engellemeye yeterliyse, bu serumda gribe karşı antikor oranı (laboratuvarda dendiği şekliyle «tür») 1000'dir. Eğer serumun virüsü nötrleştiren yüksek dilüsyonu 1/50'sc antikor titri 50'dir denecektir.

Viroloji laboratuvarının kullandığı serolojik denen yöntemler vardır (bunlara serolojik denmesinin nedeni kan serumu incelemesi üzerine temellenmiş olmalarıdır), bu yöntemler bir kişinin grip virüsüne karşı sahip olduğu antikorlar oranını kesinlikle belirleme olanağı verir.
Bu antikorlar özgüldürler, o kadar özgüldürler ki gribe sebep olabilen virüsün yalnızca bir tipini değil ama birbirinden farklı birçok tipini belirleme olanağı verirler. Bu son derece önemli bir olgudur ve bizi grip virüsü üzerine tarihsel çalışmalarımızda bir geriye dönüş yapmaya götürür.
1933-1940 arasında, grip salgınlarında dünyada ayınlmış bütün grip virüsleri, aralarında yalnız laboratuvar hayvanlanndaki davranışlarıyla değil, ama içlerinden birine karşı hazırlanmış antikorların öbürlerini de nötrleştirmesi olgusuyla da sıkı benzerlikler gösteriyorlardı: öyleyse aralarında çok büyük bir antijenik akrabalık vardı denebilir; antijenleri özdeştiler. 1940'da New York'da Magill bir grip salgını sırasında bir virüs ayırdı, bu virüs dağ gelinciklerinde ve farelerde daha önce ayırılan virüsler gibi davranıyordu, ama antijenik açıdan onlardan kesinlikle ayrılıyordu: ona karşı oluşan antikorlar öbür grip virüslerini hiç bir şekilde nötrlestirmıyorlardı ve öbür grip virüslerine karşı olan antikorlar da onu nötrleştirmiyordu. öyleyse, en azından grip virüsünün iki antijenik tipi vardı. 1933'de Smith, Andrewes ve Laidlaw'ın tanımladığı birinci tipe erip virüsünün A tipi dendi, ikincisine B tipi dendi. 1945 sonlarında ve 1946 başlarında Avusturalya'da bir grip salgını kendini gösterdi ve 1947'de Amerika ve Avrupa kıtalarına yayıldı: bu salgınlar sırasında birçok defa grip virüsleri ayırıldı, bu ayırılan virüsler birbirleriyle özdeş olmakla birlikte antijenik açıdan A tipi virüsle ayrılıklar gösteriyorlardı, bu A tipi virüsle bazı ortak antijenik özellikleri de vardı: bu nedenle bu yeni virüs tipine ilk A tipi (yada A,) adı verildi. Ayrıca, 1957 ilkbaharında Uzakdoğu'da bir grip salgını başladı ve hızla bütün dünyaya yayıldı: bütün belleklerde hâlâ anısı bulunan «asya» gribi pandemisini meydana getirdi, bu pandemi sırasında ayırılan virüsler antijenik olarak A tipinden ve ilk A tipinden avrıİıyordu, yeni bir tipin doğuşunu doğrulamak bakımından buna asya tipi (yada A2) dendi. Böylece, A tiplerine ve ilk A tiplerine karsı antikorları olan kişilerde «asya» tipine (1957) karşı hiç antikor yoktu, A ve ilk A tiplerine karşı aşılama «asya» tipine karşı hiç antikor ortava çıkarmıyor ve dolayısiyle bağışıklık yapmıyordu.

A, ilk A, asya (1957) ve hatta B tipi grip virüslerinin esasta birbirlerinden ancak antijenik yapı'larıyla ayrıldıklarını söylemek önemlidir. Zaten bu virüsler birbirlerine çok benzerler: insanda gerçekten birbirinden ayrılamayan ve hepsi «erip» olan hastalıklara sebep olurlar. Elektronik mikroskopta tümünün benzer bir görünümü vardır. Hayvanda (dağ gelinciği, fare) pratik olarak Özdeş hastalıklar meydana getirirler. Embriyonlu tavuk yumurtasında aynı şekilde çoğalırlar; hepsi alyuvarları aglütine ederler. Bu tipler arasındaki tek fark, aralarında çapraz barışıklık olmayışıdır, birine karşı olan antikorlar öbürlerini nötrlestirmezler. A, ilk A, asya virüslerinin —hatta domuz gribi virüsünün— gene de ortak bir antijeni vardır (buna «eriyebilir antijen» denir, burada bunun üzerinde durmayacağız), bu ortak antiienin bağışıklıkta zaten hiç rolü voktur; bu nedenle bu virüsleri belirlemede alfabenin aynı harfi kullanıldı, oysa B tipi virüslerin A tipi virüslerle hiçbir ortak antijeni yoktur.







19 Kasım 2012 Pazartesi

Grip Aşısı

Uzmanlar Uyarıyor: "Grip Aşısı Olun"
Uzmanlar, grip aşısı mevsiminin ekim – kasım ayı olduğunu, çünkü Eylülün sonundan başlayarak ve Ekim, Kasım, Aralık, Ocak, şubata kadar devam eden aylarda solunum yolları ile bulaşan hastalıkların daha fazla görüldüğü, havaların soğuması ile birlikte kapalı alanlarda geçirilen zamanın artmasından  dolayı gribe yakalanma riski çok fazla olacağı grip aşısının mutlaka olunması gerektiğini ifade ediyorlar. İleriki dönemlerden korunmak adına şubat ayı sonuna kadar aşı yaptırılabilir. Grip virüslerinin çok kolay ve hızlı bulaşan virüsler olduğu için hasta kişilerden sağlıklı kişilere solunum yoluyla bulaşır. Toplu ve kalabalık ortamlar (okullar, hastaneler ) kış aylarında grip açısından riskli ortamlardır.

Kimler Grip Aşısı Yaptırmamalı?

Aşılar yumurtadan elde edildiği için virüs yumurtada çoğaltılarak elde ediliyor. Bu yüzden yumurtaya allerjisi olanlar,
Gebeliğin ilk 3 ayında olanlar,
6 aydan küçük bebekler,
daha önceden grip aşısına reaksiyonu olanlar
grip aşısı yaptırmamalıdır.

Grip Aşısı Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar


Grip aşısı olan kişi grip olur Yanlış

Grip virüsünün kuluçka süresi iki haftadır. Eğer aşı olduktan sonra grip olunmuşsa, aşı olmadan önce grip mikrobunu almışsınız demektir. Özet olarak grip aşısı kişiyi grip yapmaz. Doğru

Her sene aşı olmaya gerek yoktur. Yanlış
Her sene yeni virüs proteini tipleri nedeniyle aşı da değişmektedir. Bu yüzden her sene aşı olmakta fayda vardır. Doğru

Grip önemsenecek bir hastalık değildir. Yanlış
Grip, ciddi akciğer ve kalp sorunlarına yol açabilir. Son yapılan bir çalışmada; aşı olanlarda kalp krizi ve inme riskinin yüzde 50 azaldığı gösterildi. Doğru

Grip aşısının koruma evresi en fazla birkaç aydır.  Yanlış
Grip aşısı tüm grip sezonu boyunca korumaktadır. Korumanın da bir yıl kadar sürmesi nedeniyle grip aşısını her yıl yaptırmak gerekir. Gribin birden fazla türü olduğu için her yıl aşı yaptırmakta fayda vardır. Doğru

12 Haziran 2011 Pazar

Bahar Nezlesi

Kış mevsiminin ardından baharın gelmesiyle birlikte hava ısınmaya, doğa canlanmaya başlıyor. Ağaçlar çiçekleniyor, çimenler yemyeşil oluyor, çiçekler açıyor, kuşlar ötüyor özellikle de çocuklar için dışarıda bulunmak içerde bulunmaktan çok daha eğlenceli oluyor. Bazı insanlar mevsim değişikliğinin farkına varmazken, bazılarında baharla birlikte hapşırık, burun – göz akıntıları v.s. yani bahar alerjisi şikâyetleri başlıyor.


BAHAR ALERJİSİ NEDİR?


Baharla birlikte polenler artar. Bu aylarda çimen, ot, çiçek ve ağaçların çiçek açmaları ile birlikte polenler atmosfere yayılırlar sonunda ağız, burun, göz ve ciğerlerimize kadar ulaşırlar. Özellikle rüzgârlı havalardan sonra polenler havaya daha çok dağıldığı için şikâyetler artar. Bazı süs bitkilerinin çiçeklerinin polenleri ise ağır olduğu için hava yolu ile dağılamazlar. Bunlar da arı ve böceklerle çevreye yayılırlar. En tipik bahar alerjisi alerjik rinit şeklinde görülür.


Vücudumuzda alerjik reaksiyonların oluşmasına neden olan maddelere “alerjen” denir. (polen, küf, toz, hayvan tüyü, akarlar v.b.) Alerjenler hedef organlarda (burun ve gözlerde) bir takım biyokimyasal reaksiyonlara, salgılara neden olurlar bunlardan biri de histamindir. Histamin vücut sıvılarının damarlardan dokulara sızmasına neden olur. Bu da vücutta genel kaşıntı, gözlerde yaşarma, kızarıklık, burunda tıkanıklık ve akıntı, akciğerde ise sekresyon artışı, öksürük, hırıltı vb. neden olur.



ALERJİK RİNİT

Alerjik rinit (saman nezlesi); alerjenlerin hava yolu ile burnun iç kısmını döşeyen ve mukoza adı verilen dokuya yapışarak iltihapsız yangıya (inflamasyon) neden olur. Alerjik rinit çoğunlukla ömür boyu devam eden, fakat ileri yaşlarda şiddeti azalabilen bir hastalıktır. Belirli mevsimlerde (en çok polenlerin uçuştuğu bahar aylarında) ortaya çıkan tipine mevsimsel alerjik rinit adı verilir. 19. Yüzyılda hastalık ilk olarak tanımlandığında yanlış bir isimlendirme ile “saman nezlesi” denmiştir. Bunun nedeni polenlerin samanların üzerine yapışması ve rüzgârla dağılmasıdır. Daha sonra hastalığın polenlerle ilgili olduğu belirlenmiştir. Polenler dışında ev tozu, hayvan tüyleri, küf mantarları (“mold” lar), kimyasal maddeler, klor, deterjanlar ve hava kirliliği alerji yapabilir. Alerjik rinitin tüm bir yıl boyunca süren tipi vardır ve perenial rinit olarak adlandırılır.
Alerjik rinit ağır bir hastalık olmamasına rağmen kişiyi son derece rahatsız edebilir; uykuyu, yemek yeme ve yaşam şeklini olumsuz etkiler; okul ve işgücü kaybına yol açar. Kent yaşamı alerjik hastalıkların görülme oranını arttırmıştır. Bunda çevre kirliliğinin rol oynadığı düşünülmektedir.
Alerjik rinit ağır bir hastalık olmamasına rağmen kişiyi son derece rahatsız edebilir; uykuyu, yemek yeme ve yaşam şeklini olumsuz etkiler; okul ve işgücü kaybına yol açar. Kent yaşamı alerjik hastalıkların görülme oranını arttırmıştır. Bunda çevre kirliliğinin rol oynadığı düşünülmektedir.



BAHAR NEZLESİ NASIL ANLAŞILIR?

Özellikle histamin salgılanması ile birlikte alerjik rinit belirtileri başlar.

Belirtiler;
* Hapşırma nöbetleri
* Burun tıkanıklığı
* Burunda sürekli akıntı
* Gözlerde kaşıntı, sulanma (konjonktivit)
* Burunda, dudakta, damakta ve boğazda kaşıntı
* Öksürük
* Baş ağrısı
* Göz altlarında morluk



ALERJİ Mİ, SOĞUK ALGINLIĞI MI?

Burun akıntısı, hapşırma ve öksürük gibi bulgularla seyreden soğuk algınlığı ve alerji çok karıştırılır. Bu iki hastalığı ayırt etmenin tek yolu bekleyip görmektir. Soğuk algınlığı genellikle kısa sürede geçer, alerjik bulgular ise aylarca devam eder.



ALERJİK RİNİTİN TANI VE TEDAVİSİ



Alerji düşünülen durumlarda yukarıda saymış olduğumuz klinik bulguların yanında tanıyı kesinleştirmek için bazı testlerin yapılması gerekmektedir.



Bu testler 4 gruba ayrılır:



1. Serolojik (kan) tetkik

2. Deri testleri

3. Burun sekresyonunun kimyasal analizi

4. Burun içine allerjen maddelerle yapılan uyarı testi

Alerjik rinit tedavisinde temel yöntem tüm alerjik hastalıklarda olduğu gibi alerjenden korunmaktır. Alerji tanısı doğrulandıktan sonra uygun tedavi başlatılmalıdır. Tedavi 3 ayrı başlık altında toplanabilir:

1.Alerjen uyaranlarla temasın kesilmesi,
2.İlaç tedavisi
3.Hiposensibilizasyon (aşı tedavisi)

ALERJİK RİNİTİ OLAN HASTALARIN DİKKAT ETMESİ GEREKENLER NELERDİR?

· Sigara içmeyin ve yanınızda içirmeyin.

· Tozlu ve polenli ortamlarda bulunmayın, eğer bulunmak zorundaysanız mutlaka maske kullanın. Polen yoğunluğu en çok sabah erken saatlerde ve akşam saatlerinde olmaktadır. Bu saatlerde dışarı çıkmamaya çalışın

· Polenlerin uçuştuğu mevsimlerde kapı ve pencerelerinizi kapalı tutun. Rüzgârlı havalarda evde kalmaya çalışın.

· Burnun dış kısmına ve göz çevresine çok ince bir tabaka şeklinde vazelin sürün, polenler vazeline yapışmakta ve böylece girişleri engellenmektedir.

· Özellikle kaloriferli evlerde kuru ev havası alerjik rinitin kötüleşmesine neden olabileceğinden, evde hava nemlendiricisi kullanın.

· Klimalarda kullanılan filtreleri her ay değiştirin, alerjenleri tutan özel filtreler alın. Hava değişimini içeride bulunan havayı kullanarak temizleyen, dışarıdaki havayı kullanmayan özel klimaları tercih edin.

· Evinizde tüylü hayvan ve bitki beslemekten kaçının.

· Beden temizliğinize dikkat edin, düzenli olarak el ve yüzünüzü yıkarsanız vücudunuza girmek üzere olan polenleri engellersiniz.

· Yatmadan önce duş almak, saçları yıkamak yararlı olur.

· Polen mevsiminde giysilerinizi açık havada kurutmayın. Şapka ve ceketlerinizi daha sık yıkayın.

· Tüylü ve yünlü battaniyeler yerine pamuklu ve sentetik olanları tercih edin

· Toz barındırabilecek tarzda kilim, halı gibi ev eşyalarını kullanmamaya özen gösterin.

· Polen mevsiminde arabada giderken pencereleri kapalı tutun.

17 Kasım 2009 Salı

20 soruda domuz gribi

Domuz gribi nedir, bulaşıcı mıdır, belirtileri nelerdir, çocukları nasıl korumamız gerekir, aşısının yan etkileri var mıdır?

20 soruda Domuz Gribi ve korunma yöntemleri

1.Domuz gribi nedir?
Domuz gribi, A (H1N1) tipi virüsten kaynaklanan, insanlarda hastalığa yol açan viral bir hastalıktır. Hastalık ilk kez Meksika ve ABD`de görülmüş ve daha sonra birçok ülkeye yayılmıştır.

2.Bu yeni H1N1 virüsü neden` domuz gribi olarak adlandırılmaktadır?
Bu virüse ` domuz gribi` denmesinin sebebi, domuzlar arasında görülen grip virüslerine çok benzediğinin gösterilmiş olmasıdır. Bu yeni virüs insan, domuz ve kuş virüslerinin bir karışımıdır.

3.Domuz gribi (A/H1N1) virüsü bulaşıcı mıdır?
Domuz gribi A(H1N1) virüsü bulaşıcıdır ve insandan insana geçmektedir.

4.Domuz gribinin (A/H1N1) belirtileri nelerdir?
Domuz gribinin belirtileri, insanlarda görülen grip belirtilerine benzerdir. Bunlar: Ateş, Öksürük, Boğaz ağrısı, Yaygın vücut ağrısı, Baş ağrısı, Üşüme ve Yorgunluk gibi belirtileri içermektedir. Bazı vakalarda kusma ve ishal de görülebilmektedir.

5.Domuz gribi (A/H1N1) nasıl bulaşmaktadır?
Domuz gribinin de yine mevsimsel griple aynı şekilde yayıldığı düşünülmektedir. Grip virüsleri insandan insana öksürük ve hapşırma yoluyla bulaşmaktadır. Grip virüsü bulaşan bir yere dokunulduktan sonra, eller ağız ya da buruna götürüldüğünde de hastalık bulaşabilir.

6.Sulardan domuz gribi (A/H1N1) virüsü bulaşabilir mi?
İçme, kullanma ve havuz sularıyla bulaşma gösterilmemiştir.

7.Domuz gribini tedavi eden ilaçlar var mıdır?
Evet. Domuz gribinin tedavisi veya bu hastalıktan korunmak için doktor kontrolünde kullanılabilecek ilaçlar mevcuttur. Bu ilaçlar doktor tarafından önerilmedikçe, reçetesiz olarak kesinlikle kullanılmamalıdır.

8.Hastalığa yakalanan kişiler ne kadar süreyle bulaştırıcıdır?
Kişiler, belirtilerin başlamasından bir gün öncesi ve 7 gün sonrasına kadar bulaştırıcıdırlar.

9.Daha çok hangi yüzeyler bulaşma kaynağıdır?
Öksürük ve hapşırma yoluyla, hasta kişinin tükürük zerrecikleri havaya yayılarak sandalye, masa gibi yüzeylere bulaşabilir. Kişi virüsün bulaştığı bir yere dokunduktan sonra ellerini ağzına, gözlerine veya burnuna sürerse virüs bulaşabilir. Bu yüzeylerde virüsün ne kadar süreyle canlı kalabileceğini etkileyen ısı, nem oranı, yüzey niteliği gibi pek çok faktör söz konusudur. Hasta kişinin temasının olduğu bu yüzeylere dokunulmamalı, herhangi bir sebeple dokunulduysa eller yıkanmalıdır.

10.Ev ve eşyaların temizliğinde nelere dikkat etmek gerekir?
Grip virüsünün yayılmasını önlemek için, yüzeylerin (masalar, kapı kolları, banyo yüzeyleri, mutfak tezgahı, oyuncaklar vb) günlük temizlikte kullanılan deterjanlarla temizlenmesi yeterlidir. Günlük kullandığımız temizlik maddeleri dışında klor, hidrojen peroksit, iyotlu antiseptikler ve alkol gibi bazı kimyasal maddeler de etkilidir. Hastalara ait çarşaf, çamaşır, havlu ve kap kacağın ayrı olarak yıkanmasına gerek yoktur. Ancak, bu eşyalar yıkanmadan başkası tarafından kullanılmamalıdır. Bu çarşaflar mümkün olduğunca elle temas edilmeden taşınmalı ve yıkanmalıdır. Hastanın çarşafları, çamaşırları değiştirildikten sonra eller mutlaka sabunlu suyla yıkanmalıdır. Hastaya ait kap kacak ya bulaşık makinesinde ya da elde deterjan kullanılarak yıkanmalıdır.

11.Domuz gribinden kendimi nasıl koruyabilirim?
Domuz gribinden korunmak için aşı yaptırılmalıdır. Aşağıdaki önlemleri alarak sadece gripten değil; grip gibi solunum yoluyla bulaşan tüm hastalıklardan kendinizi koruyabilirsiniz: Öksürme ve hapşırma sırasında ağzınızı ve burnunuzu bir mendil ile kapatınız. Mendilinizi kullandıktan sonra çöp sepetine atınız. Öksürdükten ve hapşırdıktan sonra ellerinizi bol sabun ve suyla yıkayınız. Alkol içeren el yıkama antiseptikleri de etkilidir. Kirli ellerinizle gözlerinize, burnunuza ve ağzınıza dokunmayınız. Domuz gribine yakalanırsanız, belirtilerin başlamasından 7 gün sonrasına ya da belirtilerinizin tamamen geçmesinden bir gün sonrasına kadar evde istirahat ediniz. Hastalığın bulaşmaması için çevrenizdeki kişilerden uzak durunuz. Bulunduğunuz mekanı sık sık havalandırınız.

12.Hastalıktan korunmak için ellerimi nasıl yıkamalıyım?
Ellerinizi 15-20 saniye süreyle su ve sabunla yıkamalısınız. Su ve sabuna ulaşamadığınız yerlerde alkol içeren el antiseptikleri kullanabilirsiniz.

13.Hastalanırsam ne yapmalıyım?
Domuz gribi şüpheli bir kişi ile temastan sonraki 7 gün içinde kendinizde yukarıda sıralanan hastalık belirtileri olduğunu hissederseniz hemen bir doktora başvurmalısınız. Doktorunuz herhangi bir teste ya da tedaviye ihtiyacınızın olup olmadığına karar verecektir. Eğer hastalandıysanız veya hastalık belirtilerini gösteriyorsanız evde istirahat ediniz ve çevrenizdeki kişilerden de onlara bulaştırmamak için uzak durunuz.

14.Erişkinlerde acil müdahale gerektiren belirtiler nelerdir? Zor nefes almak veya nefes darlığı Bilinç bulanıklığı Sık ve uzun süreli kusma 15.Çocuklardaki acil müdahale gerektiren belirtiler nelerdir? Hızlı veya zor nefes alma Vücutta solgunluk ya da morarma Beslenememe Uyarılara cevapta azalma ve uykuya meyil Huzursuzluk Ateşle beraber döküntü görülmesi

16.Kimler risk altında?
Hamileler, sağlık çalışanları, altı-35 aylık bebekler, kritik alanlardaki personel; diyabet, kronik akciğer hastalığı ve kronik hastalık sebebiyle risk taşıyan kişiler, kolluk kuvvetleri, silahlı kuvvetler mensupları, 65 yaş üstü kişiler, okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve üniversite öğrencileri.

17.Aşı nerede yaptırılacak?
Bakanlık aşıları ücretsiz uygulayacak. İlaç şirketleri yoğun talep nedeniyle eczanelere aşı vermeyeceğini bildirdi. Bu nedenle aşılama, okul ve işyeri gibi toplu yerler dışında, aile hekimliği ve sağlık ocağı gibi sağlık kuruluşlarında yapılacak.

18.Aşının olası yan etkileri neler?
Daha önce grip aşısında reaksiyona uğramış olanlar ile yumurtaya alerjisi bulunanlara domuz gribi aşısı önerilmiyor. Aşının tatbik edildiği yerde şişlik ve kızarıklık, ateş ve hafif grip benzeri yan etkiler görülebilir. Belirtiler iki gün kadar sürebilir. Domuz gribi tedavisinde aşının haricinde gripte kullanılan Tamiflu ve Relenza gibi antiviral ilaçlar kullanılyor. İlaçlar hastalık belirtileri başladıktan sonra ilk 48 saat içerisinde verildiğinde rahatsızlığın şiddetini azaltıp süresini kısaltabiliyor. Ancak antibiyotik kesinlikle önerilmiyor.

19.Hangi hastalıkları olanlara domuz gribi aşısı vurulamaz? Daha önce grip aşılarına reaksiyon gösterenler ya da yumurta alerjisi olanların aşı yapması önerilmiyor.

20.Aşının içindeki `adjuvan` adlı madde sakıncalı mı?
ABD`deki ilaçlar, ABD Gıda ve İlaç Dairesi`nin (FDA) onayından geçtikten sonra kullanılabiliyor. Avrupa`da ise ilaçları Avrupa İlaç Ajansı(EMEA) onaylıyor. Bunların dışında her ülke, kendi ilaç ruhsatını kendisi veriyor. ABD, yıllardır adjuvan içeren ilaçları onaylamıyor. EMEA ise onaylıyor. Aynı durum, domuz gribi aşısında da geçerli; adjuvan içeren aşıları FDA onaylamazken, EMEA onayladı. `Adjuvan` ise ilaçların içinde bulunan bir katkı maddesi; zararlı değil.

Sağlık Bakanlığı resmi web sitesinden alıntıdır.

site ekle site ekle
Zirve100 Sayac
Site Ekle

Site Ekle